Bir kitap bir inceleme: Ayasofya Davası-Osman Yüksel Serdengeçti
Gazetemiz Yeni Haber tarafından günlük hazırlanan "Kültür Sanat" köşemizde bugünün kitap incelemesi: Ayasofya Davası-Osman Yüksel Serdengeçti
Fetih deyince akla ilk gelen Fatih ve İstanbul’dur elbette ki… Eğer daha özele indirip; “İstanbul’u alarak hangi mukaddes emanetlere kavuşmuş olduk” diye sorsak da ilk söyleyeceğimiz Ayasofya’dır. Osman Yüksel Serdengeçti’de Ayasofya’yı kendisine bir dava edindi ve bu konuda Serdengeçti dergisine birçok yazı da yazdı. Hatta bu yazıları yüzünden kendisine idama varan davalar açıldı.
“DOSYAYI YUNANİSTAN’A GÖNDERSEYDİNİZ”
Davanın duruşmasında bir yazıdan alıntıladığım şu konuşma geçer. “Serdengeçti, 1953'de İstanbul'un fethinin 500. yıldönümü münasebetiyle yazdığı Ayasofya'nın müze yapılmasını telin eden yazısından dolayı Ağır Ceza Mahkemesi'nde idamla yargılanır. Savunmasının girizgâhı onun tâvizsiz bir dâva adamı hususiyetlerinden sadece biridir: ‘Savcılık bu dâvayı yanlış yere getirmiş. Dosyayı Yunanistan'a gönderseydi daha iyi etmiş olurdu” diyerek başlar. ‘Savcı tepeden verilen emirlere göre hareket ediyor! Ayasofya'nın tekrar câmi haline çevrilmesinde benim ne gibi hususi maksadım ve menfaatim olabilir? Ayasofya'yı kiraya mı vereceğim yoksa imamı mı olacağım? Beni bu yazıdan dolayı Türk savcıları değil, Yunan savcıları itham etsin. Böyle bir yazıyı yazmaktan dolayı kendimi müdafaa etmekten utanç duyuyorum.’ Karakteri gereği avukat tutmaz. Süleyman Arif Emre yine de avukatlığını yapar ve beraat eder. Avukat onun sevineceğini düşünür. Fakat öyle olmaz. Serdengeçti avukata hiddetlenip şöyle der; ‘Yaptığınız işi beğendiniz mi Arif Bey! Ben canımın derdinde değilim. Ne ceza verirlerse versinler. Merhum Fatih, Osmanlı Ruhu, Ayasofya… Müthiş bir konuşma hazırlamıştım, Mahkeme Heyeti'nin ve bütün İslâm düşmanlarının suratlarına indirecektim. Siz tuttunuz, o başarılı savunmanızla benim muhteşem konuşmamın yolunu kestiniz. İdam etmişler etmemişler ne önemi var! Şimdi tutup, beraat ettim diye sevineyim mi?’” İşte onu davalara kadar sürükleyen bu kaleme aldığı yazılar dergisi tarafından Ayasofya davası kitabına dönüştürüldü.
AYASOFYA ŞİİRİ
Ey İslam'ın nuru, Türklüğün gururu
Şerefelerinde fethin, Fatih'in şerefi,
Işıl ışıl yanan muhteşem mabet!...
Neden böyle bomboş, neden böyle bir hoşsun?
Ayasofya!
Hani minarelerinden göklere yükselen,
Ta maveradan gelen ezanlar?...
Hani o ilahi devir, ilahi nizamlar?...
ses vermiyor,
bir hoş,
bomboş!...
Ayasofya
Ayasofya
Ayasofya
Hani nerede?
Şu muhteşem minberde,
Binlerce erin baş koyduğu şu temiz yerde,
Şimdi hangi kirli ayaklar dolaşıyor?...
Seni bu hale koyan kim?
Seni çırılçıplak soyan kim?!...
Ayasofya! Ayasofya!...
Hani nerede?
Gönüllerden kubbelere,
Kubbelerden gönüllere
Gürül gürül akan Kur'an sesleri?...
Kur'an sesleri dindirilmiş,
Müslümanlar sindirilmiş!...
Allah-Muhammed-Hülafa-i raşidinin
İsimleri kubbelerden yerlere indirilmiş!...
Kalemini kılıç gibi kullanan adam
15 Mayıs 1917'de Antalya'nın Akseki ilçesinde doğdu. Asıl adı Osman Zeki Yüksel'dir. 1940'ta Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümüne kaydolmuştur. Fakültenin son sınıfındayken Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından okuldan uzaklaştırılmıştır. 1947-1962 yılları arasında sık sık tutuklandığı için sadece 33 sayı çıkarabildiği Serdengeçti dergisini yönetmiştir. 1974 yılında Parkinson hastalığına yakalanan şair, 10 Kasım 1983'te Ankara'da vefat etmiştir. İslami gelenekten yetişen şair; Mehmet Akif'ten çok etkilenmiştir. Çıkardığı Serdengeçti dergisi ve Bağrıyanık gazetesi iktidar aleyhine yazdığı yazılar nedeniyle kapatılmıştır. Müslüman Türk Çocuğunun Şiir Kitabı adlı antolojisi bulunan şairin Buhran ve Kara Kitap adlı dönemin Ankara'sını anlatan basılmamış iki romanı vardır. Hem Türkçülüğü hem de İslam'ı savunan şair "Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslümanız!" diyerek fikrini ortaya sermiştir. Bir dava adamı olarak ömrü boyunca yazıları yüzünden hapis yatan ama duruşunu hiçbir zaman bozmayan sanatçı eserleriyle özellikle Milli Şef dönemi CHP yönetimini eleştirmiştir.