Bilgi ve merhamete geri dönmeliyiz

Türkçe'ye çevrilen son kitabı 'Peygamberi Tanımak'la, 'Dost' İslam'a Hizmet Ödülü'nü alan Prof. Dr. Omid Safi, 'İslam'ı helaller-haramlar listesi' gibi anlatmak yerine onun kalbi derinliğini ortaya çıkarmalıyız' diyor.

Bilgi ve merhamete geri dönmeliyiz

Tek amacım Hz. Peygamber'in bir rahmet peygamberi olduğunu anlatmak' diyen Omid Safi, İran asıllı bir Amerikalı. Dünyanın önemli üniversitelerinde konferanslar veren ve son kitabı 'Peygamber'i Tanımak' ile özellikle Miraç mucizesine yaptığı çok yönlü vurguyla dikkatleri çeken Safi, 'kalbi' olanı yitirdiğimizi, yeniden tekrar onu inşa etmemiz gerektiğine temas ediyor.

Miraç hadisesi üzerinden yeni bakış yapıyorsunuz. Sizin için bir çıkış yeri gibi. Sizden dinleyelim?

Miraç hadisesi benim için anahtar bir hadisedir. Hz. Peygamber'in (sas) Allah'la yüz yüze gelişi Müslümanların manevi hayatı için anahtar bir paradigmayı temsil etmektedir. Hepimiz ahirette Allah'ın huzuruna getirileceğiz fakat her an Allah'ın huzurunda duruyor olmanın idraki ile yaşanmış bir hayat nasıl olmalıydı? Bir taraftan Allah'a ve peygamberine iman etmek ve diğer taraftan da Peygamber Efendimizin bizim Allah'ın huzuruna çıkabilmemiz için yürümemiz gereken yola işaret etmesi… İşte bütün mesele budur: Bu İslamiyet'in kalbidir ve bu Peygamber Efendimizin 'Müminin miracı namazdır' hadisinde buyurduğu gibi O'nun öğretisinin kalbidir.

HZ. PEYGAMBER'İ BÜTÜN OLARAK ANLAMAMIZ GEREKİYOR

Hz. Peygamber'in bir yönüne odaklanmış gibisiniz. Efendimize, ancak bütünüyle ele alındığında ulaşmamız mümkün olmaz mı?

Hz. Peygamber için; sadece 'barış peygamberiydi' demenin, O'nun için sadece 'savaş peygamberiydi' demek kadar eksik olduğunu düşünüyorum. Ben Peygamber Efendimizin tek bir yönüne odaklanmıyorum. O'nunla ilgili geleneğinin en hâkim görüşü bilinir. O Rahmet Peygamberi'dir. Ve kitapta Peygamber Efendimizin hem manevi ve mistik özelliklerini hem de yaptığı savaşları içeren politik ve sosyal yönünü ele almaya çalıştım. Bizim saklayacak hiçbir şeyimiz yok ve Peygamber Efendimizden bize kalan her şeye tümüyle iştirak edip ele almak konusunda dürüst olmamız gerektiğini düşünüyorum.

YAŞADIĞIMIZ TOPLUMDA ADALETİ TALEP ETMELİYİZ

Batı'da yaşayan Müslümanlar bugünkü temel meselelerle ilgili nasıl bir konum belirleyecekler kendilerine. Bütünüyle 'varlık'larını tehdit olarak gören bir medeniyetin içindeler?

Batı'da yaşayan Müslümanları, aracılık eden bir konumda görüyorum. Maneviyatla dolu inançlı Müslümanlar olduğumuzu ve aynı zamanda yaşadığımız toplumdaki adaleti en yüksek standartlara çıkarmak için çalıştığımızı gösterir şekilde yaşamamız çok önemli.

Dünyanın geri kalanına kendimizi ve âlemlere rahmet Efendimizi doğru anlatalım istiyoruz. Ama öncesinde Müslüman toplumların daha henüz kendi kendilerine bile anlaşamadıklarını görüyoruz.

Bunun sebebi önyargı ve cehaletin Batı'nın ya da Müslüman toplulukların tekelinde olmayışıdır. Sevgi, nefret, bilgi, cehalet, nezaket ve kötülük gibi bu özellikler temelde insani özelliklerdir ve her an her yerde bulunabilir. Yani biz her yerde iyiliğin tarafında olmalıyız. Ve biz Müslümanlar olarak bilgi ve şefkat eksikliği göstermeden kendi toplumlarımıza birer ışık olmalıyız. Bilgi ve merhamete geri dönmeliyiz.

PEYGAMBERİ DEVRİME İHTİYAÇ VAR

Fransız Devrimi'ni örnek verdiğiniz için oradaki anlamıyla kullanıyorum 'révolution' kelimesini. 'Muhammedi Devrim' diye bir terkibiniz var kitapta. Bu anlamda devrimci olmayan bir peygamber olabilir mi? Ya da kastınız tam olarak nedir?

Benim anladığım şekliyle bütün peygamberler hem insanların kalbini hem de toplumun sosyal düzenini eş zamanlı olarak değiştirmiş- evet her ikisinde de devrim yapmıştır. Başka bir deyişle insanlığın manevi halinin dönüşümü ve kurtuluşu sosyal düzenin dönüşümüne bağlı olmalıdır. Devrimin şiddet çerçevesinde olanını savunmuyorum, fakat mevcut Dünya düzeninin temelden bozulduğunu da düşünmüyorum. Çok fakirlik çeken var; çok haksızlıklar, çok işgaller var. Gerçek şu ki yeterince paramız, besinimiz, kaynağımız, adaletimiz ve sevgimiz var; yeter ki, bu gezegendeki sınırlı kaynakları paylaşmayı ve birbirimizi sevmeyi bilelim.

ABD'DE DERS KİTABI OLARAK OKUTULUYOR

Kitabınızı okuyan gayr-ı Müslimlerin tepkileri hakkında neler söylersiniz?

Elhamdülillah tepkiler şaşırtıcı şekilde pozitifti. Amerika ve Kanada'da birkaç üniversitede İslamiyet'i öğreten derslerde okutulmaya başlandı. Müslüman olmayan yüzlerce insandan mektuplar geldi ve kitap sayesinde Hazreti Muhammed'in manevi öğretisiyle ilgili bazı bilgileri keşfettiklerini söylediler.

Meraka ilişkin biraz kişisel bir soru da sormak isterim. İslam dünyasındaki modern yorumcuları takip edebiliyor musunuz? Sözgelimi Türkiye'de?

Bir bilimadamı olarak birçok modern hareket hakkında araştırma yaptım fakat benim takip ettiğim manevi öğretiler klasik çağdan olanlardır ki bunların başında Hz. Mevlana gelir.

TAKLİT DEĞİL İSLAM SANATI

Kitapta kullandığınız minyatürlere özellikle temas etmek isteriz. Bu çalışmalar İslam toplumlarından çıkmış eserler ancak çok da tartışıldı daha sonra. Hıristiyanlığın tasvir başlığının taklidi olarak yorumlandı.

Birçok insan bu minyatürlerin Batı'dan geldiğini söylese de ve Rönesans sonrası Batı sanatı geleneğinin Osmanlı sanatının üzerindeki etkisinin olduğunu düşünse de, bu minyatürler Batı ile temastan çok önceye denk gelir ve İslam sanatının yöreye özgü bir formunu temsil ederler. Dolayısıyla onları taklit olarak görmüyorum. Bin yıl kadar eskiye giden otantik İslami eserler olarak görüyorum. Bu minyatürler günümüzde bir hayli unutulmuş geniş İslam geleneğinin bir parçası olarak estetik ve manevi geleneklerin başka bir örneğini temsil etmekteler.

BATI, KABA BİR ÖN YARGIDIR

İslam'a yönelik bazı kırılamayan temel ön yargıları var Batı'nın. En anlayışlıları bile sizin de kitapta temas ettiğiniz gibi söz gelimi 'İslam-Kadın' başlığında gerçeğin tam aksini ifade etmekten çekinmiyorlar.

Evet, Batı'da İslamiyet'e ve Müslümanlara karşı oldukça yoğun bir önyargı var ama aynı zamanda zencilere karşı, göçmenlere karşı, fakire karşı, kadına karşı, Yahudilere karşı ve daha birçok topluma karşı. Aslında sadece Batı'da yaşayan halkın bu hastalığın belirtilerini yani Müslümanlara karşı olan önyargı ve korkularını bertaraf etmelerini arzu etmiyorum aynı zamanda biz Müslümanların bu hadisenin sebebini kökten çözmemizi yani her birimizin içindeki ilahi varlığın idrakine varabilmeyi arzuluyorum. Batının İslamiyet'e olan önyargısını bertaraf etmenin önemi olduğu kadar bizim de kendimize dürüst olmamız ve Müslümanların diğer Müslümanlara olan şiddetini de kabul etmememiz gerektiğinin önemli olduğunu söylemek istiyorum.