“Başörtülerini açan kızlar” projesinin amacı ne?

Son günlerde Instagram ve Twitter gibi sosyal medya platformlarında 10 yıl önceki ve 10 yıl sonraki fotoğrafların paylaşıldığı #10yearchallenge akımına, Türkiye'de başörtülerini açma kararı alan kadınlar  katıldı.
“Başörtülerini açan kızlar” projesinin amacı ne?

Aynı etiketi, daha sonra başörtüsü takmaya karar verenler de kullandı ve başörtüsünü çıkarmanın 'özgürlükle ilişkilendirmenin doğru olmadığı' yorumları yapıldı.

Başörtüsünü açmaya karar verenlerden bazıları da bu kararlarının sebeplerini ve süreci Yalnız Yürümeyeceksin adlı internet sitesinde paylaşıyor.

İnternet sitesinin kurucuları BBC News Türkçe'ye verdikleri röportajda amaçlarının "bu kararı alanlara, yalnız olmadıklarını göstermek" olduğunu söylemişlerdi.

YeniŞafak  gazetesi yazarı Özlem Albayrak  bu proje hakkında bir yazı kaleme aldı

İşte o yazı:

Açılan başörtülüler

10 yıl önceki fotoğraflarla bugünküler arasındaki değişimlerin fotoğraflandığı yeni yılın ilk sosyal medya akımı #10yearschallenge büyük tartışma yarattı. Zira, bu kapsamda 10 yıl önce başı örtülü olup sonradan başını açan bazı kadınların “özgürleşme” diyerek paylaştıkları fotoğraflar, BBC Türkçe’nin ilgisini çekti ve konuyla ilgili bir haber hazırlandı. Başını açan kadınların sevinçle servis edilmesine tepki gösterenler, elbette hemen linç edildi; açıldıklarını sosyal medyada duyuran kadınlar da cesaretlerinden dolayı alkışlandı.


Son yıllarda dini simge ya da değerlerin eskiden ifade ettikleri anlamları artık karşılamadığını zaten biliyorduk. Geçtiğimiz yıl çokça ele aldığımız deizm, sekülarizm tartışmalarının çıkış nedeni de buydu zaten. Nitekim, başını açanların damga vurduğu “10yearschallenge”dan önce “fallingstars” akımına kapılarak araçlarının kapılarında, evlerinin ortasında yere yatarak poz verenleri tartışmamızın üstünden çok geçmedi. Bir yargılama olarak değil ama bir sosyolojik tespit olarak benim de düşüncem olması gerekenden çok hızlı sekülerleştiğimiz yönünde; birer tuhaflığın ayaklı hali olarak hergün sokaklarda karşılaştığımız başörtülüler, benzer durumdaki erkekler de bunu doğruluyor.

Öte yandan, bu durumu AK Parti’ye bağlayıp “eskiden eleştirdiklerine dönüştüler, insanları dinden soğuttular” gibi laflarla konuyu ideolojik bağlamlara taşımayı, gerçeği görmeye tercih edenlerin oluşturduğu o sığ perspektife de saplanmayacağım.

Normalde örtülü olup sonradan başını açan birinin bununla iftihar etmek ve “özgürlük” laflarıyla sosyal medyaya düşmek yerine sessiz sedasız hayatını değiştirmek isteyeceğini düşündüğüm için, bu fotoğrafların kurgu olabileceğini zannetmekle birlikte, son yıllarda örtülü kadınlar arasında başını açma yönünde eğilim olduğunu da gözlemlemekteyim. Sosyal medyadaki o pozlar sahteyse bile, durumun sosyolojik olarak bir temeli var yani.

Elbette, kadınlar özgür, başını açmakta da, örtmekte de. İnsanların kendisiyle ilgili aldığı kararları sorgulamaya hakkımız yok hiçbirimizin. Zaten BBC Türkçe’nin haberine tepki gösterenlerin meselesi de “bu kadınlar nasıl açılır?” kızgınlığı değildi. Mesele şuydu; bugün herkes başını açmakta da örtmekte de serbestken başını açanların haberini büyük puntolarla “Özgürleşme” başlığı altında yayınlayanlar, başını açmanın serbest ama örtmenin yasak olduğu dönemlerde kulağının üstüne yatıyor, onu da bırakın genç kızları üniversite hayatından, iş imkanlarından koparan yasağı destekliyordu.

Sadece medyada da değil; Türkiye’de ilerici, modern, Batılı olduğunu düşünen her vatandaşta “başını açmak, bedenini açmak” özgürlükle ilişkilendirildi onyıllar boyunca, ama kapanmak öyle değildi. Çünkü, başörtüsü İslam dininin simgelerinden biri ve birincisi. Başörtüsü inanmanın sembolü. Dolayısıyla başörtüsünden kurtulmak, dinden de özgürleşmek anlamına geldiği için bazı yayın organları bu “açılma” örnekleri karşısında sevincini saklayamıyor. Oysa bu tür modernleşme anlayışının duvara tosladığı dersi, o modernleşmenin anavatanı olan Batı’da, hele de 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, çoktan alınmış durumda. Her ne kadar son yıllarda ırkçılıklar yükseliyor gibi gözükse de, Batı’nın temel ve kitabi hedefi hala çeşitlilik, çok parçalılık ve farklı olana saygı üzerinde yükselmekte. Şahsi kanaatime gelince, ben başını açmanın insanı özgürleştirdiğini filan düşünmüyorum. Ama başını açmanın da, örtmenin de kişisel kararlar olduğuna; açana da, örtene de saygı duyulması gerektiğine inanıyorum. Kanunlarımız da bu yönde.

Bir dönem başörtüsünün siyasallaşması çok tartışılırdı Türkiye’de; öyle ki başörtüsüne özgürlüğün savunucularına vurulan sopa işlevi görürdü hatta. Oysa başını açanların hikayeleri üzerinden hem hükümetin “dindarlaşma” projesinin başarısız olduğunu ima etmek, hem de “hükümetin kayırmacılığından, haksız hukuksuz işlerinden dindarların bile sıtkı sıyrıldı, dinden uzaklaşıyorlar. Başörtüsünü atarak güçle, iktidarla aralarına mesafe koyuyorlar” mesajının satır aralarını doldurmaya çalışmak, tam da başörtüsünü siyasallaştırmaktır.

İnsanın, “rahat bırakın başörtüsünü” diyesi geliyor.

Bendeniz, Erdoğan “dindar nesiller istiyoruz” beyanında bulunurken de; bir partinin ya da liderin arzusu ya da uygulamalarıyla toplumun dindarlaşacağını düşünmediğim gibi; şimdi de başını örtmekten vazgeçen kadınların çoğalmasının, toplumun genel olarak sekülerleşmesi ve dinin sembollere indirgenmeye başlanmasının; bu hükümetin söylemleri ya da icraatlarıyla ilgisi olduğuna zerrece inanmıyorum.

Gündelik siyasetlerden daha büyük bir şey karşımızdaki. Bir parmak şıklatmayla ortadan kaybolacak ya da sihirli bir değnekle pıtırak gibi çoğalacak bir durum da değil. Dolayısıyla kimse fazla sevinmese, kimse de fazla yerinmese iyi olur; zira toplumsal dönüşümlerin neye yol açacağını önceden kestirebilmek hayli zordur...