Bakan Yanık, "Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede 2022 Yılı Yol Haritası" toplantısında konuştu:

"Bütüncül ve kapsayıcı bir yaklaşımla şiddete 'Dur 'demeye, mevcut çabalarımıza yenilerini eklemeye kararlıyız"- "Kadına yönelik şiddet fiillerinin en uç boyutu olan cinayetlerin önlenmesinde, her aşamada risk değerlendirmesi yapılması ve yüksek risk tesp

Bakan Yanık, "Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede 2022 Yılı Yol Haritası" toplantısında konuştu:

ANKARA (AA) - Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, kadına yönelik şiddet fiillerinin en uç boyutu olan cinayetlerin önlenmesinde, her aşamada risk değerlendirmesi yapılması ve yüksek risk tespit edilen mağdurların özel tedbirlerle korunmasının önemine işaret ederek, "Bütüncül ve kapsayıcı bir yaklaşımla şiddete 'Dur 'demeye, mevcut çabalarımıza yenilerini eklemeye kararlıyız." dedi.

Yanık, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer ve Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın katılımıyla 75. Yıl Huzurevi Toplantı Salonu'nda düzenlenen "Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 2022 Yılı Yol Haritası Toplantısı"na katıldı.

Bakan Yanık, programda yaptığı konuşmada, gerçekleştirilen kurumsal iş birliği ve dayanışmanın, kadına şiddete karşı verilen mücadelenin en önemli göstergesi olduğunu söyledi.

Kadına yönelik şiddetin, insandan insana, nesilden nesle sirayet eden görgü, alışkanlık ve ahlaki değerlerden ayrılamayacak temel bir insanlık sorunu olduğunu vurgulayan Yanık, şunları kaydetti:

"Üstelik lokal bir sorun değil, evrensel bir yapı arz eder. Yapılan araştırmalar, dünyada her 3 kadından birinin şiddet türlerinden herhangi birini yaşadığını göstermektedir. Bu yüzden en temelde çözüm, kişilerin hayatlarında şiddeti bir araç olarak görmesini engellemekten geçmektedir. Hayat hakkı başta olmak üzere insan haklarının ihlal edilmesi kapsamına giren böyle bir konuda, her türlü tedbir, yöntem ve enstrümanı kullanarak, bütüncül yaklaşım ve çözümler geliştirme sorumluluğu da devletlerindir."

Yanık, kadına yönelik şiddetin, kadının toplumsal statü ve rolünden izole bir problem olarak ele alınamayacağını, hukuki, ekonomik, siyasal, kültürel boyutlara sahip yapısal problemlerden de ayrıştırılamayacağını dile getirdi.

Kadına yönelik şiddetle mücadelenin hukuksal altyapısının oluşturulduğunu ve güçlendirildiğini bildiren Yanık, şöyle devam etti:

"Türkiye olarak, kadına yönelik şiddetle mücadeleyi çerçeve sözleşmelere sıkıştırılamayacak kadar geniş kapsamlı bir irade beyanıyla yıllardır sürdürüyoruz. Şiddette sıfır tolerans ilkesiyle 2007 yılından bu yana sorunun çözümü için politika geliştiriyor, dönemin ihtiyacına göre yeni çözüm yolları ve önerileriyle de mevcut politikalarımızı destekliyoruz.

Dolayısıyla kadın konusunda son 20 yılda sağlanan kazanımların fark edilerek buna yönelik bir muhalefet dili oluşturulduğunun da farkındayız. Yapıcı ve milletimizin faydasına olacak her türlü eleştiri ve öneriyi canı gönülden dinliyor, yapılmayan ya da kusurlu işleyen bir durum varsa hükümet olarak üzerine gidiyoruz. Ancak iş çarpıtmaya geldiğinde ya da zaten yapılan bir uygulama yapılmıyormuş gibi algı oluşturmaya gelindiğinde işler değişiyor. Burada söz hakkımız doğuyor.

Özellikle bütçe görüşmeleri esnasında muhalefet milletvekili arkadaşlarımızın, ısrarla 'Kadına yönelik mücadele konusunda İstanbul Sözleşmesi'nden çekildiniz. Dolayısıyla her kadın cinayetinin sorumlusu sizsiniz, hesabını verecek olan da sizsiniz' ithamları tam da bu meyanda bir algı yönetiminin bir ürünü olarak karşımıza çıkıyor."

İstanbul Sözleşmesi'nin ne olduğuna ilişkin hukuki metin hakkında da bilgi veren Yanık, 20 Mart 2021'de Türkiye'nin, Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nden tek taraflı olarak çekilme kararı aldığını ve 1 Temmuz 2021 itibarıyla da sözleşmeden resmi olarak çekildiğini hatırlattı.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Yanık, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Geri çekilme kararı hiçbir şekilde Türkiye'nin kadınların korunmasından ve şiddetle mücadeleden taviz verdiği anlamında yorumlanamaz. Kadına yönelik şiddetle mücadele, her zaman söylediğimi yine söyleyeceğim, 'İstanbul Sözleşmesi yaşatır' diyenlerle 'öldürür' diyenler arasında sıkışıp kalarak toplumumuzda bir gerginlik unsuruna dönüşmüştür ve bu sıkışıklığı aşmak gereklidir. Yapılan çalışmalarda İstanbul Sözleşmesi'nin yorumundan kaynaklanan farklılıklar sebebiyle amacına ulaşmada sorunlar yaşandığını öncesinde de sonrasında da hep ifade ettik, ediyoruz."

- "Tüm mevzuatımızla birlikte çalışmalarımızı sürdürüyoruz"

Avrupa Konseyi Sözleşmesi yürürlükteyken de değilken de amir hükümleri içeren 6284 sayılı Kanun ve Türk Ceza Kanunu ile ilgili mevzuatın işlevsel olduğunu ve devam ettiğini belirten Yanık, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Yani kadına yönelik amir hükümler içeren 6284 kaldırılmadı, bilakis her fırsatta 6284 sayılı yasayı güçlendireceğimizi işaret ettik, hala da bunun altını ısrarla çiziyoruz. Tüm mevzuatımızla birlikte çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Sözleşmeden ayrıldıktan sonra gerçekten şiddet arttı ve kadınlar korunmuyor mu? Hayır, bu da doğru değil. Sayın Cumhurbaşkanımız da Türkiye'nin tüm kadınlarının güvenliğini ve haklarını korumaya devam edeceğini sıklıkla vurguluyor ve şiddete sıfır tolerans ilkesiyle mücadelenin ülkemiz gündeminin ilk sıralarında yer alacağının altını çiziyor. Siyasi irade bu yöndeyken, kadınların eskisine göre daha çok şiddete açık hale geldiğini söylemek görüldüğü gibi pek doğru bir bakış içermiyor."

Bakan Yanık, kadına yönelik şiddet vakalarının nasıl değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin olarak da "Bu soru da iki ayrı kutup tarafından yine yanlış teşhis ediliyor ve dolayısıyla doğru tedavi protokolünde anlaşılamıyor." ifadesini kullandı.

Son zamanlarda teknolojinin ve sosyal medya araçlarının yardımıyla kadın cinayetlerinin ve kadına şiddetin medyadaki görünürlüğünün arttığını dile getiren Yanık, bunun da toplumsal farkındalığın bir göstergesi olduğunu söyledi.

Dünyada kadın cinayeti kavramının standart bir tanımı bulunmadığını, özellikle kadın cinayetlerini sınıflandırırken ülkelerce farklı göstergelerin kullanıldığını aktaran Yanık, bu durumun verilerin karşılaştırılmasını zorlaştırdığını dile getirdi.

Yanık, "Bu noktada, maktulün cinsiyeti, maktul-fail arasındaki ilişki, cinayet saiki ve hangi bağlamda ya da ortamda gerçekleştiği gibi detaylar, bir kasten öldürme fiilinin kadın cinayeti olup olmadığının ayırt edilmesi için kullanılan bilgilerdir. Ancak ısrarlı takip ya da musallat olma sonucunda öldürülen kadınlar gibi bu tanımlamanın dışarıda bıraktığı bazı eylemler olabilmektedir. Örneğin, Başak Cengiz cinayetinde olduğu gibi." diye konuştu.

Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığında görev yapan, konunun uzmanı ekibin meydana gelen her kasten öldürme vakasını analiz ederek, sınıflandırdığını belirten Yanık, İçişleri Bakanlığının verilerine göre 2016'da 301, 2017'de 353 olan kadın cinayeti sayısının 2018'de 279'a düştüğünü, 2019'da 336, 2020'de 268, 2021'de ise 307 olarak kayıtlara geçtiğini aktardı.

"Kadın cinayetlerinin son zamanlarda arttığı", "2014 yılından önce bu kadar cinayet olmadığı" iddiaları bulunduğunu vurgulayan Yanık, "6284 sayılı yasa kapsamında her bir kadın cinayeti değerlendirilmekte ve istatistiklere geçmektedir. Verilerin düzenli tutulması bizim hedeflerimiz kapsamındadır. Geçmiş verilerde rakamların düşük olması işlenen cinayetlerin kadın cinayeti kategorisinde değerlendirilmemesidir. Temennimiz ve gayemiz hiçbir kadın cinayetinin yaşanmamasıdır. Tek bir kadının bile hayat hakkının elinden alınmamasıdır. Varmak istediğimiz nihai hedef budur." sözlerini sarf etti.

- "Şiddete 'Dur' demeye kararlıyız"

Kadına yönelik şiddetle mücadele yol haritasını ortaya koyan 4. Ulusal Eylem Planı'nın 5 ana hedef, 28 strateji ve 227 faaliyetten oluştuğunu anlatan Yanık, Eylem Planı'nda "Adalete Erişim ve Mevzuat", "Politika ve Koordinasyon", "Koruyucu Önleyici Hizmetler", "Toplumsal Farkındalık", "Veri ve İstatistik" hedeflerin yer aldığını söyledi.

Bakan Yanık, Türkiye'nin kadına yönelik şiddetle mücadelesini kararlılıkla sürdürmeye, kadın haklarının daha da güçlendirilmesi için ilgili kurum ve kuruluşlarla iş birliği içinde gerekli tüm önlemleri almaya devam edeceklerinin altını çizdi.

Yanık, "Bütüncül ve kapsayıcı bir yaklaşımla şiddete 'Dur 'demeye, mevcut çabalarımıza yenilerini eklemeye kararlıyız. Bu doğrultuda birçok proje ve hizmete imza atıyoruz. Kadına yönelik şiddet fiillerinin en uç boyutu olan cinayetlerin önlenmesinde, her aşamada risk değerlendirmesi yapılması ve yüksek risk tespit edilen mağdurların özel tedbirlerle korunması önemlidir." dedi.

Bu çerçevede riskin bilimsel kanıta dayalı olarak doğru tespiti ve etkin yönetilmesini sağlayacak ve sunulan hizmetlerin niteliğini arttıracak Risk Analiz ve Yönetim Modülü'nü tüm illerde yaygınlaştırdıklarını dile getiren Yanık, hayata geçirilen çeşitli uygulamalar hakkında bilgi verdi.

"ALO 183 Sosyal Destek hattında şiddet ve istismar başvuruları için sıfır tuşuyla önceliklendirme ve Kadın Destek (KADES) mobil uygulaması başlattıklarını hatırlatan Yanık, şiddet mağduru kadınlar için tüm illerde kadın konukevlerinin de yaygınlaştırıldığını anlattı. Yanık, "112'si Bakanlığımıza bağlı olmak üzere toplam 149 kadın konukevi 3 bin 624 kapasite ile ortalama yüzde 75 doluluk oranıyla hizmet vermektedir." dedi.

Uluslararası veriler değerlendirildiğinde, Türkiye'de hizmet sunan kadın konukevleri yatak kapasitesinin ülke nüfusuna oranla hem Avrupa ülkeleri hem de Avrupa Birliği üye ülkelerinin üzerinde olduğunu belirten Yanık, "Son yapılan nüfus sayımı doğrultusunda ülke nüfusumuz 83 milyon 614 bin 362'dir. Bu bağlamda nüfus/yatak oranı değerlendirildiğinde 46 Avrupa ülkesinde 31 bin kişiye 1 yatak, 28 AB ülkesinde 26 bin 231 kişiye 1 yatak düşerken Türkiye'de 23 bin 382 kişiye 1 yatak düşmektedir." ifadesini kullandı.

Hazırlıkları devam eden Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı 2022-2026 Stratejik Plan Taslağı'nda Türkiye'deki kadın konukevi sayısı hedeflerinin, geçen yıl için 149 olduğunu, bunun da gerçekleştirildiğini vurgulayan Yanık, bu yıl 154, gelecek yıl 159, 2024 yılında 164, 2025'te 169 ve 2026'da 174 kadın konukevi hedefi belirlendiğini açıkladı.

- Erken yaşta evlendirilen kız çocuklarının oranında düşüş

Bakan Yanık, kız çocuklarının çeşitli sebeplerle erken yaşta evlendirilmelerinin önüne geçilmesinin de öncelikli konular arasında yer aldığını söyledi.

Bunda da mesafe katedildiğini ve mücadele sürdükçe oranların daha da düşeceğini ifade eden Yanık, "Erken yaşta evlenen kız çocuklarının toplam evlenmeler içindeki oranı 2003'te yüzde 8,1 iken, 2020 yılında bu oran yüzde 2,6'ya düşmüştür. Kıyasladığımızda düşüş yüzde 68 oranındadır. Nihai hedefimiz hiçbir çocuğun çocukluğunu doyasıya yaşamadan büyümek zorunda bırakılmamasıdır." açıklamasında bulundu.

İstihdama katılan kadınları da şartları sağladıkları taktirde farklı yardım programlarıyla desteklediklerini belirten Yanık, "2002 yılında yüzde 72,5'lik kayıt dışı çalışan kadın oranının, 2021 Ekim ayı itibarıyla yüzde 36,2'ye gerilemesi oldukça olumlu ve göz ardı edilmemesi gereken bir gelişmedir." diye konuştu.

Bakanlık tarafından kadınların insan onuruna yakışan bir hayat sürmeleri, her alanda daha aktif rol almaları, hak, fırsat ve imkanlardan eşit biçimde yararlanmaları, her türlü ayrımcılık ve şiddetten korunmaları için kapsamlı çalışmaları sürdüreceklerinin altını çizen Yanık, şu görüşleri aktardı:

"Bu konuda kazanımlarımızdan asla taviz vermeyeceğiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi kadınlarımızın şiddete maruz kalmadıkları bir ortamı oluşturmak için verdiğimiz mücadeleyi kararlılıkla ve hassasiyetle sürdüreceğiz. 2022 yılının, kadınların kılık kıyafetine bakılmaksızın karar alma mekanizmalarında daha çok yer aldığı, her türlü eğitim imkanından eşit yararlandığı, kalıp yargılar ve olumsuz ön kabullerin ortadan kalktığı, çalışan ya da çalışmayan olarak kategorize edilmediği ve göçlerle, savaşlarla daha fazla mağdur edilmediği bir yıl olmasını diliyorum."

Kaynak: