Atom bombasının mucidi bombayı neden icat etti?
Atom bombasının mucidi Robert Oppenheimer, yüzbinlerce insanı bir anda öldüren silahı, Japonya’ya değil, Hitler’e karşı caydırıcı olsun diye icat etmiş. Üstelik, bu silahın kullanılabileceğini de düşünmemiş, “caydırıcı” olur diye öngörüde bulunmuş.
İnsanoğlu, var olduğu günden beri silah geliştirmeye devam ediyor. Bunun temel sebebi ‘güvende kalmak’ olsa da 21. Yüzyılda silah teknolojisinde ulaşılan nokta, artık tüm insanlığı tehdit eder hale geldi. Özellikle Ukrayna-Rusya savaşı ile yeniden hatırlanan nükleer tehlike, insanlığın sonunu getirebilir.
Atom bombasını kim icat etti?
Atom bombası olarak bilinen ilk nükleer silah ise 1945 yılında tamamlanarak, ABD tarafından 2. Dünya Savaşı’na direnen son ülke olan Japonya üzerinde kullanılmıştı. Bombanın mucidi köken olarak yine bir Alman olan Robert Oppenhiemer’dı. Ünlü yönetmen Christopher Nolan tarafından hayatı sinemaya aktarılan fizikçinin yaşamını anlatan film, 2023’te vizyona girecek. Mesud Topal tarafından kaleme alınan ‘Vicdan Bir Kara Kutudur’ kitabı ise ünlü fizikçi hakkında az bilinen birçok şeyi ortaya koydu.
Deli mi dahi mi?
Karakarga Yayınları’ndan çıkan kitaba göre babası bir Alman Musevisi olan Julius Oppenheimer, 17 yaşında, beş parasız olarak New York’a geldi ancak kısa zamanda zengin ve ünlü bir kumaş tüccarı oldu. Annesi ise ressamdı. Robert Oppenheimer 1904 yılında doğdu. 12 yaşında minerallere ilişkin bilim dünyasını şaşırtacak bir yazı yazdı. Kimya eğitimi almak istiyordu. Aynı zamanda şiir ve edebi metinler yazıyor, İngilizcenin yanı sıra iyi derecede Almanca, Yunanca, Latince biliyordu. Sonraki yıllarda şizofren olup olmadığına ilişkin bir muayene yapılmış olsa da teşhis konulmasına izin vermedi.
Oppenheimer, gerçekte “ahlakçı” bir yapıdaydı. Bencillik, cahillik gibi durumlara karşıydı ve bilimin de ahlaki bir felsefeyle yapılmasına inanıyordu.
Fiziğe geçiş
Harward Üniversitesi’nde üniversite eğitimine başladı. Son yılında ise vazgeçerek fiziği tercih etti. 1925’te Haward’ı bitirip İngiltere’ye Cambridge Üniversitesi’ne gitti. Nükleer fizik laboratuvarı ‘Cavendish’ buradaydı. Burada psikolojisi burada bozulmaya başladı. Fransa’da yaz tatilini geçirirken, bir arkadaşını boğmaya çalıştı.
1926 yılında ünlü fizikçi Niels Bohr ile tanıştı. Almanya’daki Göttingen Üniversitesi’ne geçti. 1927’de ‘Üstün Fizik’ derecesiyle mezun oldu. Harward ve Kaliforniya Üniversitelerinde dersler verdi. Aynı yılın sonunda tüberküloz teşhisi konuldu.
Kaliforniya iklimi ve üniversite ortamı, psikolojisine iyi geldi. Ünlü Fizikci Ernest Lawrence da oradaydı ve atom çekirdeklerini çarpıştırmakta kullanılan siklotron adı verilen makineler kurmuştu. Lawrence, ona yeni ufuklar açtı.
1929 krizinden haberi olmadı
Oppenheimer’ın rahatı öylesine yerindeydi ki ABD’de başlayıp tüm dünyayı etkileyen 1929 Ekonomik Krizi’nden bile aylar sonra, öğrencileri okulu bitirip iş aramaya başlayınca haberi oldu.
1933 yılında Almanya’da Adolf Hitler’in başında olduğu Nasyonal Sosyalist iktidar, Oppenheimer’ı da endişelendi. Ona göre Hitler ve faşist söylemleri engellenmeliydi. Kendisi de bir Alman Yahudisi idi. Çok güçlü bir silah, bir atom bombasının Hitler’i engelleyeceğini düşünüyordu. Ancak bomba, Hitler değil, Japonlar üzerinde denendi. 1929 yılında tanıştığı Jean Tatlock sayesinde sol gruplarla teması olmuş, sonrasında ‘Radikal Öğretmenler’ grubuna dahil olmuş, komünist isimlerle ilişki kurmuştu. Hayatının bir dönemini komünizme yakın geçirdi.
Yazdıkları anlaşılmadı
1930’lu yıllarda ‘Kuantum Mekaniği’ üzerine çalışmalar yaptı, yazılar yayınladı ancak bu yazılar 1980’lere kadar anlaşılamadı. 1940’a geldiğinde Doktor Kitty Puening ile evlendi ve komünizmi bıraktı. Özellikle Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği’nden kaçıp gelenlerin anlattıkları bunda etkili oldu.
Manhattan Projesi
ABD hükümeti, Hitler’e karşı caydırıcı bir atom bombası edinmek için harekete geçti. 1941 yılında ilk atom bombası için bir araya gelen ekipte Oppenheimer da vardı. New York’ta bir laboratuvarda çalışan ekipteki en bilgili kişiydi. Japon uçakları Pearl Harbor’u bombalayınca ABD de savaşa girdi. Oppenheimer, bilimin icatlarının olumsuz sonuçları olsa bile insanlığa hizmet ettiğine inanıyordu. Atom enerjisi de kullanılmalıydı. Avrupalı fizikçi Leo Szilard da ABD Başkanı Franklin Roosevelt’e mektup yazarak “Hitler’in atom bombası yapmaya çalıştığını” bildirmişti. ABD elini çabuk tutmalıydı. Albert Einstein de bu uyarıyı yapınca, konu ciddiye alındı. 1939 yılında ‘Manhattan Projesi’ İngiltere’nin de dahil olmasıyla bir nükleer araştırma projesi olarak başlamıştı. 1941’de ise nükleer silah edinme projesine dönüştü. Oppenheimer, uranyum ve toryum üzerinde çalışmalar yapıyordu. Projenin başında olmasa da işin başında o vardı.
Oppenheimer’ın endişesi!
ABD Başkanı Roosevelt’le uzun bir görüşme yapan Oppenheimer, bu silahın kullanılması durumunda “büyük bir felakete yol açacağını” söyledi. Roosevelt ise “silahın kullanılmayacağını, caydırıcı bir güç olarak elde tutulacağı” anlattı. Leslie Groves’ın projeyi yönettiği ekibe Oppenheimer, istediği tüm bilim insanlarını dahil edildi. Hatta o istediği için işgal altındaki Danimarka’dan Niels Bohr kaçırılıp getirildi. Tüm imkanlar veriliyor aynı zamanda ‘komünist geçmişi’ nedeniyle güvenilmiyor ve gözetleniyordu. 1944’e gelindiğinde ‘Manhattan Projesi’nde çalışan sayısı 250 bini buldu.
İlk deneme: Trinity
12 Nisan 1945’te Roosevelt hayatını kaybetti, Harry Truman ABD Başkanı oldu. 30 Nisan’da Rus ordusu Berlin’e girdi. Hitler yenilip Eva Brown’la birlikte intihar etti. Almanların nükleer silah sahibi olamayacağı bilinmesine rağmen, Truman çalışmaları devam ettirdi.
İlk üretilen bombaya ‘Trinity’ adı verildi ve 16 Temmuz 1945’de test edildi. 20 bin ton dinamite eşdeğerdi. Oppenheimer, bombaya ismini, İngiliz Şair John Donne’un bir şiirinden esinlenerek vermişti.
Siviller tercih edildi
Oppenheimer’ın sinirleri gittikçe bozuldu. New Mexico çölündeki denemeden sonra, Şişman Adam (Fat Man) ve Küçük Oğlan (Little Boy) adını taşıyan iki bomba yapıldı. Bombaların “askeri alanların olduğu şehirlerde değil, daha çok sivillerin yaşadığı şehirlerde kullanılarak, Japonya’nın teslim olmaya ikna edilmesi” kararı verildi. 6 Ağustos 1945’te Küçük Oğlan, 400 bin nüfuslu Hiroşima’ya atıldı. 100 binden fazla insan anında öldü. 150 bine yakın insan, radyasyonun etkileriyle ölmeye devam etti. 150 binden fazla bina yıkıldı. Japonya teslim olmayınca, 9 Ağustos’ta Şişman Adam, Nagazaki’ye atıldı. 100 binden fazla insan anında öldü. Japonya teslim oldu.
Önce övgü, sonra takibat
Oppenheimer, önce övgüler aldı. Sonra protestolar başladı. Savaşı bitirmeyi başarmış ancak 500 bine yakın insanın ölümünden sorumlu hale gelmişti. Sonraki dönemde BM aracılığıyla dünyada atom enerjisinin kontrolünü elde tutmak üzere görüşmeler yapılsa da başarılı olunamadı ve Sovyetler Birliği de 1949 yılında nükleer silah sahibi oldu. Bu dönemde yine gözler Oppenheimer’a döndü ve ‘casusluk’ şüphesi nedeniyle hayatı yine gözetlenmeye başlandı. ABD Atom Enerjisi Komisyonu toplanarak durumu görüştü. Oppenheimer suçsuz bulunsa da FBI onu izlemeye devam etti.
1954 yılının Nisan ayında başlayıp Mayıs ayında sonuçlanan ve toplam bir ay süren mahkeme süreci yaşadı, suçsuz bulundu ama her şeyini kaybetti. Karayipler’e ailesiyle tatile gittiğinde, “Rusya’ya iltica edecek” söylentisi çıkarıldı.
Hibakuşalarla yüzleşme
1950 yılında, ‘Japon Aydın Değişimi Toplantısı’na katılmak için Japonya’ya gitti ve tepki beklerken nazik davranış görmesi, onu büyük bir vicdan azabına sürükledi. Dönüşte tamamen içine kapandı. Oppenheimer, Japonların ‘hibakuşa’ adını verdiği nükleer kurbanlarının öykülerini dinlemiş, sebep olduğu durumla yüzleşmişti.
1962 yılında gırtlak kanseri teşhisi konuldu. 18 şubat 1967 yılında 62 yaşında hayatını kaybetti.
Savaşı bitirmek için caydırıcı güç olsun diye, Hitler’e karşı atom bombasını icat eden ekibin başında yer almış, en ölümcül silahı üretmiş, yüzbinlerce insanın bu silahla yok edildiğini görmüştü. Kullanılmayacağı söylenen silah kullanılmıştı ve dünyada birçok ülke de bu silahı edinmek için harekete geçmişti bile…
Atom bombası yüzünden kaç kişi öldü?
İkinci Dünya Savaşı'nın Pasifik muharebeleri sürerken ABD'nin 6 Ağustos'ta Japonya'nın Hiroşima, 9 Ağustos'ta da Nagazaki kentlerine atom bombası atmasının üzerinden 77 yıl geçti.
Yaklaşık 13 bin TNT (tri-nitro-toluen) kuvvetindeki uranyum katkılı bomba, merkezinde 3 bin santigrat derece ısı oluşturarak Hiroşima'nın yüzde 70'ini yok etti. 1,5 kilometre çapındaki alanda her yeri dümdüz eden atom bombası, ilk aşamada 80 bin ve 1945 sonuna dek ise 140 bin kişinin ölümüne yol açtı. Bombalamada yaralanan çok sayıda kişi tıbbi yardım alamadan ölürken, şehre yardım götürmeye gidenler de bomba sonrası oluşan radyoaktif yağmura maruz kalarak hayatını kaybetti. Nagazaki'ye ise yerin 500 metre üzerinden atılan ve 22 bin TNT gücündeki bombanın yıkım gücünü şehrin etrafını çevreleyen tepeler sınırlarken ilk aşamada 70 bine yakın kişi öldü ve Nagazaki'nin yarısı yok oldu.
SOVYET TEHDİDİ GEREKÇESİ
Savaş sürerken dönemin ABD Başkanı Harry Truman'ın, atom bombası kullanılması gerekçelerinin, Sovyetler'e gövde gösterisinin yanı sıra Doğu Avrupa'dan sonra Doğu Asya'da da Sovyet tehdidi olduğu biliniyor. Temmuz 1945 sonunda İngiltere, Çin ve ABD'nin "Potsdam Bildirisi" ile teslim olma çağrısında bulunduğu Japonya, "şartsız teslim olmayacağını" ilan etti. Japonya, ağustos başında İttifak cephesine "anlaşmalı barış" teklifi yaptı ancak teklifin kabul edilmemesi üzerine 6-12 Ağustos haftasında pazartesi Hiroşima'ya, perşembe de Nagazaki'ye atılan atom bombaları ile şehirler yerle bir edildi. Dönemin Japonya İmparatoru Miçinomiya Hirohito, 15 Ağustos'taki mesajında "Savaşı sürdürmenin Japon milletini mahvedeceğini" belirterek ülkesinin koşulsuz teslim olduğunu ilan etti.
ABD Hiroşima'ya neden atom bombası attı?
Hiroşima'nın askeri üsler ve Nagazaki'nin ağır sanayi kuruluşları nedeniyle hedef seçildiği belirtiliyor. Nagazaki'ye atom bombasının atılması Pasifik'te devam eden muharebeleri resmen sona erdirdi. Üzerinden 77 yıl geçmesine rağmen ABD'nin neden atom bombası atarak savaşı sonlandırmayı tercih ettiği henüz tam olarak anlaşılabilmiş değil.
HİBAKUŞALAR
Amerikalılar ölü sayısının 117 bin, Japonlar ise yarım milyona yakın olduğunu açıklarken, "Hibakuşa" ismi verilen mağdurlarda korkunç yaralar açıldı. Hibakuşalar üzerindeki radyasyon zehirlenmeleri, nükleer güç sanayisinde emniyet seviyelerinde ölçüm standardı sağladı.
NÜKLEER SAVAŞ GÖLGESİ
Savaşın kırılma noktaları olarak bilinen atom bombaları, Japonya'nın teslim olmasına sebep olurken ortaya çıkan sonuç da uluslararası ilişkilerin dönüşmesine yol açtı. ABD ve Sovyetler, 1950'ye kadar geliştirdiği daha kuvvetli hidrojen bombalarını kıtalar arası balistik füzelere (ICBM) nasıl monte edeceğini formüle etti ve dünya "aşırı güç kullanabilme" çağına adım attı. Dünya, 1960 ve 1990 arasını nükleer savaşın gölgesinde yaşarken iki nükleer gücün birbirlerine "doğrudan" savaş açma cesaretini gösteremediği "Soğuk Savaş" dönemine girdi.
• TRT HABER / AA