Arınç ile Baykal’ı takas etmek mi lazım?

Hüseyin Gülerce bugünkü yazısında Bülent Arınç ve Deniz Baykal'ı yazdı...

Arınç ile Baykal’ı takas etmek mi lazım?

İstanbul Bayrampaşa’da bulunan Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’ne yapılan silahlı ve el bombalı saldırıda, ilk defa profesyonelce silah kullanan kadın teröristlerin soğukkanlı hallerini gördük. Bir süredir “baharda ayaklanma var”, “Gezi’den daha etkili bir isyan başlatılacak” söylentileri yayılıyor. ABD merkezli yayınlarda da bu fısıltı dillendiriliyor. Kadın teröristlerin saldırısı acaba şehirlerde başlatılacak terör saldırılarının bir işareti mi?

Geçen ay Emniyet Genel Müdürlüğü, PKK’nın yeni eylem planını içeren bilgilerin bulunduğu yazıyı, 81 il emniyet müdürlüğüne göndererek bu konuda duyarlı olunmasını istedi. PKK’nın bahar aylarında ve Nevruz’da halk ayaklanması başlatmak, sonrasında bazı yerlerde özyönetim ilan etmek için faaliyet yürüttüğü belirtildi. Bölücü terör örgütünün, çatışmaları büyük şehirlere taşımayı planladığı, bu noktada fedai timi (ölüm timi) olarak adlandırılan teröristleri harekete geçirdiğine de dikkat çekildi.

Türkiye, Suriye gailesi ile ateş çemberinin içine düşmüşken, bölücü terör örgütü, bunu kendi hesapları için bir fırsat olarak görüyor. Diyarbakır Sur’da işte önceki gün HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın provokasyon çağrısına rağmen halk tahriklere itibar etmedi. Halk bunları yalnız bıraktıkça moralleri çöküyor. Terör, başka örgütlerin de devreye girmesiyle İstanbul Bayrampaşa’daki gibi büyük şehirlere taşınıyor.

Evet, bir savaş var. Bu savaşın Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti iktidarı ile alakası yok. Mesele, şahıs-hükümet meselesi değil. Türkiye’nin geleceği karartılmak isteniyor. Kimileri de hırsları, beklentileri ve siyasi hesapları için asıl fotoğrafı dikkatlerden bilerek/bilmeyerek kaçırıyorlar.

Dışarıdan zorlanan Türkiye’ye içeriden bir “Turuncu devrim” dayatması var. Paralel Devlet Yapılanması’ndan tutun, KCK-PKK-YDH terörüne kadar oluşturulmaya çalışılan bir şer ittifakı var. Toplumu yanıltmaya yönelik algı operasyonu için de, “otoriterleşmeye karşı demokratik haklar mücadelesi” bahanesi, bir defa daha devreye giriyor. Gezi ayaklanmasının bahanelerinden daha fazlası devreye sokuluyor:

1. Türkiye’nin, Kürt vatandaşlarının yaşam hakkına saldırdığı söyleniyor. 1128 akademisyen bildirisinde, “Türk devleti kendi halkına kıyım ve katliam uyguluyor” diye boşuna demediler. Yabancı ülkeleri, gözlemci olarak boşuna davet etmediler. ABD Başkan Yardımcısı Biden, bunları boşuna alkışlamadı. Eğer ilçelerdeki operasyonlarda, silahlı kuvvetlerimiz ve polislerimiz, sivillere zarar vermeme hassasiyeti göstermese şimdi dünyayı çoktan ayağa kaldırmışlardı. Meseleyi çoktan BM’ye taşımışlardı.

2. MİT TIR’ları meselesini, Gülen medyası ile Cumhuriyet gazetesi, sürekli gündemde tutup, Türkiye’yi “İslamcı terör örgütlerine silah yardımı yapıyor” suçlaması ile ABD politikalarına mahkûm ettirmeye çalışıyorlar. (Yoksa MİT TIR’larını durdurma talimatı, Pensilvanya üzerinden ABD’den mi geldi?) Anayasa Mahkemesi’nin yetki gaspı ile “Can Dündar’ın yaptığı gazeteciliktir, casusluk değildir” kararı, büyük resmin içinde pek hukuki bir karar gibi durmuyor. Hele Biden’ın, Can Dündar’ın oğluna, “baban da cesur adammış...” demesini hatırlayınca, hukuki bir karara hiç benzemiyor. Ne denk geldi ama AYM’nin kararına en fazla Pensilvanya, Washington ve Brüksel sevindi. 

3. Gezi olayları, Türkiye’nin iyi yönetilemediği algısı için tertiplenmişti. Bir hafta daha hükümet inisiyatif alamasaydı devrilip gitmişti. Hatırlayınız, Ermenistan üzerinden Almanya’ya kaçan Paralel Yapı’nın kozmik adamlarından Savcı Zekeriya Öz, kaçmadan önce şu tweeti atmıştı: “Gezi olaylarına PKK müdahil olsaydı şu an hükümet edenlerin bu makamda oturma imkânları olmayacaktı, PKK kimden emir aldıysa katılmadı...”

YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN

HÜSEYİN GÜLERCE - STAR