ANLADIN MI MESELEYİ ?
Adnan Menderes, Turgut Özal ve şimdi de Başbakan Tayyip Erdoğan’a yapılan hakaret, küfür ve itibarsızlaştırma operasyonunun bire bir aynı olması tesadüf mü? Değil tabi. Farklı isimlere, farklı zamanlarda aynı şey yapılıyorsa sorunun isimlerle olmadığı gayet açıktır. Peki o zaman mesele ne?
“Mesele ağaç değil. Sen hala anlamadın mı? Hadi gel” diyen zihniyetin meselesi ne olabilir? 1960, 1980 ve 2013’de de sorun bu üç ismin hayat tarzı ve düşünce yapısıdır. Ülkeye yaptıkları hizmetler, demokratikleşme, gelişmiş ekonomi ve müreffeh bir toplum için yaptıkları çalışmalardır. Hayatlarını Türkiye’nin büyümesi ve gelişmesine adamış bu kişilere karşı olanlar boş durmadı, durmuyor. Ak Parti’nin seçim sloganının “Durmak Yok Yola Devam” olması ilginç bir tesadüf mü, yoksa bu “karşı cepheye” ince bir göndermemi karar sizin.
Bu kampanyaların hep iki ayağı oldu. “Karşı cephe” ve “Küfür korosu”. İçerdeki maşalar “küfür korosunu”, dış kontrol merkezi de “karşı cepheyi” oluşturdu hep. İç maşanın derdi, insanlarımızın diniyle. Dış kontrol merkezinin derdiyse, Türkiye’nin güçlenmesi ve gelişmesi. 30 yıldır, Türkiye’yi PKK terörüyle oyalayanlar, terörün durmasını kabullenmiş olamazlar. Şimdi Türkiye karşı yeni kozlarını sahaya sürüyorlar. Acı olan, maşa bulmakta hiç zorlanmamaları. Bu toplumu kim bu hale getirdi?
Bir İslam ülkesinde “dini değerlere” bu kadar açık ve ağır saldırılar nasıl yapılıyor? Camide bira içmek, başörtülü bir kadın ve altı aylık bebeğine linç girişimi, namazdan dönen cami cemaatine küfür, tiyatro oyununda çarşaflı kadına yapılan tahkir ve taciz.
İşin garip tarafı bunu yapanlar, hükümetin, kendi hayat tarzlarına müdahale ettiğini iddia ediyorlar. “Gezi kalkışması” sırasında yaptıkları “yakıp/yıkma” görüntülerinden daha vahim olanı “dindar insanlara” karşı içlerindeki kin ve nefreti kusma görüntüleridir. Yakılıp yıkılanlar bir günde yeniden yapıldı. Maddi zararlar tek tek senin benim verdiğim vergiyle karşılanacak. Peki hesaplaşmak istedikleri “dine”, “maneviyata” yaptıkları saldırı ve “yaptıkları manevi tahribatı” kim tamir edecek, kim karşılayacak?
Merve Kavakçı milletvekili seçilerek, başörtüsüyle meclise girdiğinde, “Burası Cumhuriyete meydan okuma yeri değildir. Atın bu kadını dışarı” diyen zihniyet ile başörtülü bir kadını altı aylık bebeğiyle linç etmeye kalkan zihniyet arasında bir fark görüyor musunuz? Kavakçı’ya “haddini bildirin” diyen Ecevit ile “Bu diktatör ne dedi? Kabataş iskelesinde 100 kişi başı örtülü bir kadını dövdüğünü yerde sürüklediğini söyledi. Bir başbakan bu yalanı yüzü kızarmadan nasıl söyler? Allah'tan korkmuyor mu? Yalancıdan başbakan olmaz” diyen Kılıçdaroğlu arasında “başörtüsü ve dini değerlere kin ve nefret” konusunda bir fark görüyor musunuz?
İbreti alem için, şu ifadeleri okuyun. Saldırıya maruz kalan Z.D. savcılık ifadesinde saldırı anını şöyle anlatıyor: “Eşkalini bildirmiş olduğum şahıs yanıma gelip durdu, ani bir şekilde benim başörtümü tutarak önce yukarıya doğru kaldırdı ben ne olduğunu anlamadan yüksek sesle, ‘Tayyip'in …. Buldum beyler, gelin …’ diye bağırmaya başladı. Elimin içinde kızımın bulunduğu bebek arabasını tuttuğumdan dolayı hızlı hareket edemedim. Ancak kafamı çekerek başörtümü bu kızın elinden kurtarmaya çalıştım ancak başaramadım. Ben çabalamaya devam ederken kalabalık grup içerisinden eşkalini göremediğim erkek bir şahıs benim sol yanağıma tokat attı, benim dengem bozulduğundan dolayı bebek arabası elimden kurtuldu, sırt üstü yere düştüm…Ben yerden kalkmaya bu şahıslardan kurtulmaya çalıştıysam da çok kalabalık olduğundan başaramadım. Şahıslar beni tekmelerken, ‘şerefsizin evladı, o.. çocuğu, eşarplı kaltak, biz devrim yapacağız kökünüzü kazıyacağız Türkiye'den. Hayvan kaltak Tayyip'i de seni de… yollayacağız bu ülkeden’ şeklinde yüksek sesle bağırıp hakaret ettiler. Bana tekme vuruyorlardı” diyor.
İfadeye göre canilerin o kadar gözü dönmüş ki bebek arabasındaki altı aylık yavrudan bile intikam almanın peşindeler. Z.D ifadesinde; “Kalabalık arasından bebek arabasının arkasında 28-30 yaşlarında, şişman yapılı, kahverengi kıvırcık saçlı, beyaz tenli, kahverengi gözlü, etli geniş burunlu bir kişi bebek arabasını tutarak sallıyordu, arabasının içerisinde kızım aşağı yukarı zıplıyordu. Kendimi bu şahısların arasından alıp, çocuğumun yanına gidemedim" diyor. Z.D.'ye olan "kin ve nefretin nedeni olan dinin” boyutu şu sözlerle ortaya çıkıyor: “3-4 kişi benim üzerime idrarlarını yaptılar, tam bu esnada bir kadın, ‘Başörtüsüne, başörtüsüne işeyin’ şeklinde bağırıyordu.”
İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü bu saldırıyı yapanları bulup adalete teslim etmezse, o koltukta oturmasınlar. Bu alçak saldırının failleri yakalanmazsa, bundan sonra halkımız dinini korumak için en ufak bir tereddüt göstermeyecektir. Nene Hatunlar, Sütçü İmamlar bu toprakların çocuğu ve bu halkın ninesi ve dedesidir bunu unutmasınlar. Z.D’nin savcılık ifadesini de çerçeveletip makam odalarının en güzel yerine assınlar(!)
Bu saldırıları masumlaştırmaya çalışanların bir tezi var. Kendi hayat tarzlarına müdahale edildiği için bu tepkilerin oluştuğunu iddia ediyorlar. Ancak başkalarının hayat tarzına neden müdahale ettikleri konusunda bir açıklama yapma gereği duymuyorlar. Bu yalanı uyduranların, bu azınlığın hayat tarzlarına müdahale anlamında bir tek örnek göstermemeleri ise işin diğer komik tarafı. “Benim hayat tarzıma müdahale ediliyor” diye ortalığı yakıp yıkacaksın, sonra da gidip “başkasının hayat tarzına müdahale edeceksin”. Hatta gidip “hayatına kastedeceksin.” Var mı böyle bir komedi.
Demek ki, mesele neymiş?
Mesele şahıslar, isimler, üslup, kibir, gurur değilmiş. Mesele “Din düşmanlığıymış”. Sen hala anlamadın mı? A benim saf kardeşim.