Akademik yükselme zorlaştırılmamalı!
Eğitim Bir-Sen tarafından, Akademik Yükseltme Yönetmelikleriyle ilgili araştırma sonuçlarının değerlendirilmesi amacıyla basın toplantısı düzenlendi. Yoğun katılımla gerçekleştirilen toplantıda akademik yükselme mevzuatının erişilebilir olması gerektiğine dikkat çekildi.
Eğitimciler Birliği Sendikası Genel Başkan Vekili Latif Selvi ve Eğitimciler Birliği Sendikası Konya 2 Nolu Şube Başkanı Şenol Metin tarafından Akademik Yükseltme Yönetmeliği sonuçları değerlendirildi. Akademik kariyerde erişilebilir bir çıtanın olması gerektiğine vurgu yapan Başkan Vekili Latif Selvi, “Üniversitenin topyekun kapasitesi, öğretim elemanlarımızın çalışmalarının karşılık bulmasıyla mümkün olabilecek. Akademik Yükselme Mevzuatı erişilebilir olmalı, kademeli yükselmeli ve kişiler yıllar içerisinde hangi noktalara gelebileceğini hissetmelidir. Öğretim elemanlarımız endişeyle değil heyecanla çalışmalarını sürdürmelidir.” dedi.
‘ÖĞRENCİLERİN YARISI YÜKSEKÖĞRENİMDEN GEÇİYOR’
Yükseköğretimde okullaşma oranının arttığına dikkat çeken Latif Selvi, “Üniversiteler eğitim uygulamalarımızın içerisinde piramidin en yüksek kısmını oluşturmaktadır. Üniversiteler bilgiyi üreten, dönüştüren ve ülkemizin geleceğine katkı verecek gençlerin hayata atılmasında en önemli eğitim aldıkları merkezlerdir. Bu bütün dünyada ve bizde de böyledir. Bunun için de üniversitelerimizin sayısı, üniversite öğrenimi alan öğrencilerimizin sayısı ülkemizin geleceği açısından da önemli fikirler vermektedir. Okullaşma denildiği zaman temel eğitimde ortaokuldaki okullaşmalar hep konuşuldu ama son 20-25 yıl içerisinde ağırlıklı olarak yükseköğretimdeki okullaşma da gündemimizde önemli bir yer tuttu. Bugün üniversitelerimizde gençlerimizin okullaşma oranları yüzde 45’leri buldu. Yani çocuklarımızın yarısı yükseköğrenimden geçiyor. Bugün bizimle aynı yıllarda kalkınma hamlelerini başlatmış olan Güney Kore gibi devletlerin de şu anda üniversitelerde okullaşma oranları yüzde 74’leri bulmuş durumda. Üniversitelerde bir milyon kişiye 10 yükseköğretim imkanı sunulurken ülkemizde son açılan üniversitelerle birlikte hâlâ bu imkan 3 buçuklar civarındadır” diye aktardı.
‘EĞİTİMDE ÇOK CİDDİ MESAFE ALDIK’
Türkiye’nin yıllar içerisinde eğitimde çok ciddi mesafe kat ettiklerini vurgulayan Selvi, “ Türkiye’de şu anda 209 tane üniversite bulunmaktadır. Bunların 78 tanesi vakıf üniversitesi olurken geriye kalanlar da devlet üniversitesi olarak hizmet vermektedir. Toplam 131 tane de devlet üniversitemiz bulunmaktadır. Önemli görevleri ifa ediyorlar. Ülkemizin her köşesinde öğrencilerimizin yetişmesi, hayata atılması ve ülkemizdeki çalışma hayatının katma değerinin büyümesi için gayret sarf eden gençlerimiz var. Bu gençlerin yetişmesine dönük çalışmaların merkezinde öğretim elemanlarımız var. Çünkü onları son virajda hayata hazırlayan, meslek sahibi yapan, toplumun içerisindeki etkinliğini güçlendirecek gelişmelerimizi üreten arkadaşlarımız öğretim elemanlarımızdır. Ülkemizde kadın ve erkek olmak üzere yaklaşık 180 bin civarında öğretim elemanımız var. Bu arkadaşlarımızın hepsi öğrencilerimizi yetiştirmek için bir gayret sarf ediyorlar, bilimsel çalışmalar yapıyorlar. Bugün patent başvurusunu dikkate aldığımızda, bilimsel yayınlar çıkarmada önemli gayretler ortaya koyuyorlar. Bizim kat etmemiz gereken bir mesafe olduğunu görüyoruz ancak bizim de yıllar içindeki gelişimimize baktığımızda çok ciddi mesafe aldığımızı söyleyebiliriz” şeklinde konuştu.
‘ASLAN TERBİYECİSİ YÖNTEMİNİN KİMSEYE FAYDASI OLMAZ’
Akademik hayatın erişilebilir bir kavram haline gelmesi gerektiğini vurgulayan Selvi, şunları söyledi: “Öğretim elemanlarının yetişmesi çok önemlidir. Eğitim hayatı herhangi bir mimarın, mühendisin, bir binayı tasarlayıp o binayı hayata geçirmesi gibi bir şey değildir, bir birikim meselesidir. Çevresel faktörler, imkanlar ve arkadaşlarımızın yayınlanacağı kaynaklar dikkate alınacağı zaman elbette belli bir kademenin başarıyla tamamlanmamış olması gerekiyor. Konyalı üniversitelerimizin de önemli başarıları var. Başarıyı gerçekleştiren insanların kadroya erişmede veya hedeflerine ulaşmada onlar için makul standartların olması gerekir ki bu gayretli çalışmalar karşılık bulabilsin. Çalışan insanların yıllar içerisindeki verdikleri emeklerin bir karşılığı ortaya çıksın diye bekleyen insanların birtakım bariyerlerle karşılaşarak, ‘sizi en iyi noktalara gelmek için teşvik ediyoruz’ denilirse bu aslan terbiyecisi yöntemidir ve kimseye de bir faydası olmaz. Emek veren insanlar emeğinin karşılığı bulmadığı zaman hem yeni yetişecek gençlere hem de mevcut arkadaşlarımıza olumsuz etki yapar ve moral bozukluğu oluşturur. Artık akademik hayat erişebilecek bir şey değilse bizim bununla meşgul olmamızın bir anlamı yoktur.”
‘AKADEMİK YÜKSELME ZORLAŞTIRILMAMALIDIR’
“Türkiye'nin 10 yıldır çıkabilmek için çabaladığı orta gelir tuzağından kurtulması, teknolojik ürün üretme kapasitesine bağlıdır” diyen Şenol Metin sözlerine şöyle devam etti: Teknolojik ürün üretebilmek için nitelikli AR-GE'nin ve nitelikli beşeri sermayeniz olmalıdır. Her iki değişken için de üniversite stratejiktir. Üniversitelerimizi bu stratejik dönüşüme zorlamak ve bir farkındalık yaratmak için bu çalışmayı yaptık. 10 yıl kadar önce az sayıda üniversitede başlayan süreç yaygınlaştı. Bütün üniversitelerimiz ardı ardına Akademik Yükseltme Yönetmelikleri yayınlamaktadır. Akademik yükselmeyi kolaylaştırmaya çalıştığımız iddiası doğru değildir. Bu düzenlemelere yönelik akademisyenlerimizin görüşlerini, ortak aklın süzgecinden geçirerek sistematize ediyor ve kamuoyunun bilgisine sunuyoruz. İlk ifade etmemiz gereken husus; Akademik yükselmenin zorlaştırılmamasıdır. Köprüyü geçenin köprüyü yıkmasına izin verilmemesidir.”
‘ESAS GEREKÇE ÜNİVERSİTE SIRALAMALARINDA KONUMLANMADIR’
Akademisyenlerin ortaya koydukları bilimsel çalışmaların her zaman ölçümlenmesinin mümkün olmadığını ifade eden Şenol Metin, “Akademisyen topluma hizmet sunmak zorundadır. Eğitim, öğretim, araştırma ve topluma hizmet gibi başlıklar altında yürütülen çalışmaların her zaman ölçülmesi, sayılarla ifade edilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla akademisyen performansını ölçmek, değerlendirmek zordur. Böylesi bir değerlendirme için parametre oluşturmak daha da zordur. Böylesi bir süreci inşa etmek ise dinamik bir çerçevede imkansız seviyesindedir. Bilim alanı farklılıklarını, üniversitelerin yapısal farklılıklarını dikkate almadan bütün akademisyenleri değerlendirmek için herkese uyan tek bir formül veya şablon ortaya koymak ayrıca doğru da değildir. Akademik yükselmeye dair mevzuat düzenleme nedeninin nitelikli akademisyen istihdam arayışı olarak ifade edilmesine rağmen gerçekte esas gerekçe üniversite sıralamalarında konumlanmadır” ifadelerini kullandı.
‘YEL DEĞİRMENLERİNE SAVAŞ AÇTIĞIMIZI BİLİYORUZ’
Yükseköğretim sistemindeki yanlışlıklara da değinen Metin, “Üniversitelerin hazırlamış oldukları akademik yükselme mevzuatlarını, bu mevzuatı hazırlayan ve kabul eden üniversitelerin senatolarına simule ettik. Bir üniversitemiz için yaptığımız simülasyonda 61 profesör ünvanlı senatörün, 43'ünün kendi hazırladıkları ve kabul ettikleri mevzuata göre görev yaptığı üniversiteye doktor öğretim üyesi olarak atanamadığını gördük. Elinizdeki rapor 6 aylık bir çalışmanın mahsulüdür. Bu rapor ile yel değirmenlerine savaş açtığımızı biliyoruz. Biz 'hakikatı söyleyelim de kıyamet koparsa kopsun' dedik ve yükseköğretim sisteminin kanayan bir yarasına parmak bastık. Emek veren tüm arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum. 6 oturumda durum analizi ve mevzuat tahlili yaptık. Dünyadaki uygulamalara baktık, bir çerçeve oluşturduk. Akademisyenlerin bu yönetmeliklere negatif tutumunun nesnel ve öznel arka planını anlamaya çalıştık. Nihayetinde konu, 100'ün üzerinde her unvandan bilim insanı ile analiz edildi ve elimizdeki bu rapor ortaya çıktı” diye konuştu.
‘ATAMA YÜKSELTME MEVZUATI ERTELENMELİDİR’
Atama yükseltme mevzuatının ertelenmesi gerektiğini ifade eden Metin, “Komisyonların hazırladığı mevzuat taslakları akademik kamuoyunun görüş ve önerilerine açık olmalıdır. Türkiye'nin en önemli güç kaynağı olan bilgiyi küresel teknoloji şirketlerine difüze eden bu sistemin bütün parametreleri yeni bir perspektif ile yeniden kurgulanmalıdır. Türkiye adresli, üniversite merkezli akademik yayıncılık teşvik edilmelidir. Yönetmelik, filtre sistemi değil, teşvik sistemi olarak kurgulanmalıdır. Akademik yükseltme yönetmelikleri üniversitenin araştırma fonksiyonunu puanlarken, akademisyenlerin görev yüklerinin büyük kısmının eğitim-öğretim yükleri olduğu gerçeğini yadsımaktadır. O nedenle üniversitenin en öncelikli görevi olan eğitim-öğretim puanlayacak bir çerçeve geliştirilmelidir. Kriterler ulaşılabilir nitelikte olmalı ve en az 2 yıllık bir geçiş süreci öngörülmelidir. Kriterler, birbirini ikame etmek üzere alternatifli olarak düşünülmelidir. Bu çerçevede Konya'daki her üç üniversitede halihazırda yayınlanmış olan atama yükseltme mevzuatının 01.07.2024 tarihine kadar uygulaması ertelenmelidir” diye aktardı. Konuşmaların ardından Şenol Metin 'Akademik Yükselme Yönetmelikleri Kariyer mi, Bariyer mi’ adlı çalışmasının araştırma sonuçlarını aktarmak amacıyla sunum gerçekleştirdi.
•SÜMEYRA KENESARI / YENİ HABER GAZETESİ