Ahmet Yesevi kimdir?
Ahmet Yesevi ya da Ata Yesevi mutasavvıf ve şair.
Tarihte bilinen ilk büyük Türk mutasavvıfı ünvanını taşır. Tam adı: Ahmed bin İbrâhim bin İlyâs Yesevî idi. Yesevîlik adı verilen tasavvufî akımının mimârı olan "Hazret-i Türkistan" nâmıyla da meşhur "Hâce Ahmed Yesevî" mürşîdi Hâce Yûsuf el-Hemedânî gibi Hanefî[2] bir âlimdir. Ortaya koyduğu öğreti yöntemleriyle Sünnî-Nakşîbendî ile Alevî-Bektâşî Tarikâtı'nı da bir hâyli derinden etkilemiş olan bir şâhsiyettir.
Kuvvetli bir medrese tahsili görmüş olup, din ilîmleri yanında tasavvufu da lâyığiyle öğrenmiştir. Babası Ali el-Mûrtezâ'nın soyundan olan "Şeyh İbrâhim", mürşid ise Hanefî âlimlerinden Nakşîbendî Şeyhî Hâce Ebû Yakûb Yûsuf el-Hemedânî'dir.
Anadolu'ya hiç gelmemiş olmasına rağmen Anadolu'da da tanınan ve sevilen "Hâce Ahmed Yesevî", yaygın olan kanaate göre, Celâleddîn Rûmî, Yunus Emre, Seyyid Muhammed bin Seyyid İbrâhim Ata gibi Anadolu ekolleriyle Anadolu Alevîliği üzerinde şiddetli tesirler meydana getirmiştir. Devrinin diğer ünlü âlimlerinin yaptığı gibi kendisini belli bir alana hapsetmeyip, inandıklarını ve öğrendiklerini yerli halka ve göçebe köylülere onların kendi anlayabilecekleri bir lisân ve alıştıkları yöntemlerle anlatmaya çalışmıştır.
Hayâtı:
Karahanlılar'ın hüküm sürdüğü çağlarda Orta Asya'nın iktisadi, sosyal, siyasi ve medeni hayatında önemli bir yer tutan, Yesi şehri yakınlarında Sayram kentinde doğmuştur.
Babası Hace İbrâhim Şeyh ve mânevi babası Arslan Baba'nın vefâtlerini müteakib Buhara ve Semerkant'ta Melâmet’îyye-Nakşîbend’îyye-Kalender’îyye şeyhi olduğu iddia edilen Hâce Yûsuf el-Hemedânî'nin yanında eğitimini tamamladı. Zaten Yesevi'nin Fakrname eserinde adları geçen Şakik-i Belhi, Ahmed-i Cami-i Namıki ve Kutb'ûd-Dîn Haydar gibi önemli şahsiyetlerin Melâmet’îyye-Kalender’îyye çevrelere mensup oldukları da kaynakların verdiği bilgilerdir.
Hatta bu müridlerden Kutb'ûd-dîn Haydar, 12. yüzyıldan itibaren Kalenderîliğin en yaygın ve faal kolunu oluşturan Haydarîliğin kurucusudur.
En büyük eseri "Divan-ı Hikmet"
Ahmet Yesevi, Divan-ı Hikmet adıyla yüzyıllar sonra derlenecek olan Hikmetleri aracılığıyla Türklere İslam'ı kolaylaştırarak benimsetmiştir. Bunun için İslam inancını, Türk gelenek, inanç ve yaşam tarzı ile uygun biçimde sentezleme yolunu seçmiştir.[kaynak belirtilmeli] Üstelik bu yolu seçen kimi din alimleri sapkınlıkla ve dinden çıkmakla suçlanmasına rağmen Ahmed Yesevî, başarıyla Yesevîlik tarikâtını kurmuş ve geliştirebilmiştir. Eski Türk inanışlarından, adetlerinden bir kısmını İslam dininin içine dahil ederek, dinlerini yeni değiştirmiş olan Türk topluluklarına dinin özünü yani felsefi yönünü tanıtmıştır.
Türk toplulukları üzerindeki tesirleri
Türkistan Türkleri'nin İslam’ı kitleler halinde kabul etmeye başladığı 10. yüzyıl, Türk dünyası için tarihi bir dönüm noktası olmuştur. Bu yüzyıldan itibaren Türkler, kendilerine özgü bir İslamiyet anlayışını benimsemişler, günümüz de dahil olmak üzere, Türkler'in sosyal yaşayışları da, kurdukları devletler de, ne eski Türkler'inkine, ne de Araplar'ınkilere benzemiştir. Ahmed Yesevî, bir yandan İslâm şeriat hükümerini, tasavvuf esaslarını, tarikât adâb ve erkânını öğretmeğe çalışırken, bir yandan da İslâmiyet'i Türkler'e sevdirmeyi, Ehl-i sünnet âkidesini yaymak ve yerleştirmeyi kendine gaye edinmiştir. Bu eğitmenlik vasıflarından ötürü hikmetleri lirizmden uzak ve sanat endişesi taşımadan söylenmiş şiirler olarak kabul edilmektedir.
Yesevi, Arapça ve Farsça'yı çok iyi bilmesine rağmen eserlerini Türkçede vermiştir.
Edebiyatçı Yahya Kemal Beyatlı'nın Ahmet Yesevi hakkındaki yorumu şöyledir.
« Şu Ahmet Yesevi kim? Bir araştırın göreceksiniz. Bizim milliyetimizi asıl O'nda bulacaksınız»
Türbesi
Türbesi, Kazakistan'ın güneyindeki Türkistan kentinde 1389 ile 1405 yılları arasında Timurlenk tarafından yapıldı. 2002 yılında UNESCO tarafından dünya tarih eseri olarak kabul gördü. Ahmet Yesevi'nin türbesi Türkiye Cumhuriyeti tarafından Öner Kabasakal'ın Başkanlığı döneminde TİKA marifetiyle yeniden tamir edilmiştir.
Eserleri
Divan-ı Hikmet, Türk tasavvuf edebiyatının çok önemli ve bilinen en eski örneklerini içeren kitaptır.
Akaid, İslamın esaslarının yer aldığı temel eseridir.
Fakrname, öğrencileri tarafından yazılmış ve kendisine mal edilmiştir.
Ahmed Yesevî'nin vefâtından sonra Anadolu'ye gelenler
Ahmet Yesevi'nin müridleri ve takipçileri ölümünden önce ve ölümünün sonrasında, 12. yy'ın ortalarından itibaren diğer bölgeler gibi Anadolu'ya da gelerek görüşlerini yaymaya devam ettiler.
Zakiroğlu Ailesi ve Beyderoğulları'nın, bunların en büyük temsilcileri oldukları bilinir. Türkmenistan'da halen 70 bin civarında bulunan Zakiroğulları'nın Türkiye'de de temsilcileri bulunmaktadır. Diğer önemli halifeleri arasında Mansur Ata, Abdülmelik Ata , Süleyman Hakim Ata, Tac Hoca, ve Zengi Ata sayılabilir.
Evliya Çelebi'ye göre bazı meşhur muhtemel Yesev’îyye târikatı mensupları ve dervişleri
Evliya Çelebi’nin Seyahatname'sinde tespit ettiği Yesevî-Bektâşî dervişlerinden bazıları şöyledir: Rumeli'de Sarı Saltuk, Deliorman'da Demirci Baba, Niyazabad'da Avşar Baba, Merzifon’da Pir Dede, Bulgaristan Varna-Batova'da Akyazılı, Bursa'da Geyikli Baba, Abdal Musa, İstanbul Unkapanı'nda Horos Dede, Yozgat'ta Emir Çin Osman, Tokat’ta Gaj-Gaj Dede, Zile’de Şeyh Nusret, Nevşehir'de Hacı Bektaş-ı Veli, Amasya’da Baba İlyas.
İslâm şeriatına ve peygamberin sünnetine titizlikle bağlı olduğu bilinen Ahmed-i Yesevî'nin şeriat ile tarikâtı kolaylıkla bağdaştırabilme yeteneği, Yesevîlik tarikâtının Türk toplulukları arasında hızla yayılıp yerleşmesinin ve daha sonra ortaya çıkan Vefâ’îyye, Bâbâ’îyye, Haydâr’îyye, ve Bektâşî Tarikâtı gibi kökende Alevî unsurlardan oluşan tarikât ve topluluklar üzerine şiddetli tesirlerinin olduğu kabul edilecek olursa, yukarıda zikredilen şahsiyetlerin doğrudan Yesev’îyye mensupları olduklarını söylemek pek mümkün gözükmemektedir. Ancak, bu dervişlerin dolaylı olarak Hâce Ahmed-i Yesevî'den etkilenmiş oldukları da yadsınamaz.