9 maddede eski iftar sofraları
Türkçenin usta kalemlerinden Refik Halid Karay, bir yaz Ramazanında kaleme aldığı yazısında, enfes üslubuyla iftar yemeklerinden bahsediyordu. İşte Üstad'ın bu uzun yazısından eski iftar sofralarıyla ilgili bazı önemli ayrıntılar…
Her Ramazanda “eski Ramazanlar" tadında yazıların yazılması artık neredeyse adet olmuş.
Üstad Refik Halid Karay da 1957 Ramazanında kaleme aldığı yazılardan birinde, “çoğu daha önce yazılmış" ya da “kulaktan kapma" eski Ramazanlar temalı bu yazılardan sıkılmış olmalı ki, kendi kendine şu soruları soruyor:
·Bu muydu onlar?
·Böyle miydi o günler ve geceler?
Karay'ınBir Ömür Boyuncaadlı kitabında yer alan bu yazısından hareketle eski iftar sofralarını 9 madde özetlemeye çalıştım. Bu arada, söylemeden geçmeyeyim, yazarın, bu yazısı 23 Haziran'da, yani bir yaz Ramazanında neşredilmiştir.
Türkçenin üstadı olan yazarımızın diline bilhassa dokunmadım. Okuyunca siz de göreceksiniz, sadece kaybettiğimiz “eski Ramazanlar" değil, güzel Türkçemizdir de!
1)Orucun başa vurması yani tiryakilik bazısında otuz gün sürer, sonu şifa olmakla beraber hem kendisine, hem de etrafındakilere azap veren bir hastalıktan başka neydi ki? İstatistiği tutulmamıştır ama en çok kavga gündüzleri tiryakilik yüzünden olurdu. Ancak bu kavgalar kanlı bıçaklı bir şekil almaz, öylelerine Ramazanda içki yasağından dolayı hele Müslümanlar arasında hiç rastlanmazdı.
2)Evvela iftariye olarak masaya dizilenler veya büyük bir tepsi içinde getirilenler şunlardı: Reçellerin envâı (bazı evlerde harcıâlem reçellere ilâveten ağaç çileği, Firenk üzümü, mandalina, bergamot, ağaç kavunu, zencefil, incir, salep kökü, hatta ananas gibi seçmeleri de çıkardı), çerezlerden limonla ezilmiş havyar salatası, balık yumurtası, pastırma, sucuk, türlü peynir, Edirne sığır dili, mevsime göre cacık, patlıcan salatası, yağlı ve susamlı simit, pide. Siyah, sarı zeytin, kalamata zeytini. Oruç ekseriya zeytin veya hurma ile bozulurdu.
3)İlk yemek çorba idi, et ve tavuk suyuna. Meraklı evlerde işkembe çorbası, hindi boynundan yapılırdı. Bazen sadece içine tapyoka atılmış et suyu gelirdi ama asıl makbul olanı sığır, sana, koyun, tavuk ve hindi etlerinin bir arada kaynamasıyla yapılmış idi, içerken insan canına can katıldığını duyardı.
4)Çorbadan sonra muhakkak yumurta gelirdi: Tereyağda, soğanlı; yahut soğan, sucuk ve pastırmalı, beyaz peynirli, mantarlı, sirkeli ve işkembeli. Ardından da et yemeği: Rosto, salçalı but, tas kebabı, âdî kızartma, tencere kızartması, tavada pirzola, pirzola güveci, patlıcan kebabı, orman kebabı vesaire nevinden etler. Sığır ve dana o devirde yenmezdi, köfte envâı, söğüş de sahur listesine girerdi.
5)Sıra böreğe gelmiştir: Ortası beyinli Nemse böreği pek makbuldü. Mıksa, fincan, tenti, su, puf, çarşı, sigara, bohça, saray gibi çeşitli börekler akla gelenlerdi, daha da olacak.
6)Börek kalkınca usulen bir sebze yemeği ortaya konur, yahut büyük sofralarda gezdirilirdi. Şu noktaya dikkat: Ramazanda zeytinyağlı sebze yenmezdi, balık da! Sebebini düşündüm; bulamadım. Vaktiyle soramamış, soramamış olduğum için de öğrenememiştim.
7)İftar sofrasında sebze yemeğinin arkasından pilav görünürdü; zaten o devirde pilavsız sofra olmaz; bir kaşık olsun pilavdan alırdık.
8)İftariye, çorba, yumurta, et, börek, sebze, pilav, etti yedi… Sıra tatlılardadır. Makbullerinden biri hafiftir diye idi, ya kaymaklı yahut bademli. Cevizlisi ve fındıklısı kaba sayılırdı. “Elmasiye"yi de hafifliğinden dolayı tercih edenler olurdu. Fakat beyaz baklavaya rağbet fazla idi, baklavanın da beyazına ve sadesine!
9)Bu suretle sekizinci yemekten sonra iftar sofrasından kalkardık; kahveler gelirdi. Misafirlerden çoğu dağılınca, teravih namazından sonraya kalanlarla yeni gelenlere şerbet çıkarılırdı. Mevsim şerbetleri… Mesela koruk, ekşi nar, turunç, demirhindi, menekşe, harnup vesair meyvelerin taze şerbetleri! Sohbet uzadıkça şerbet ve kahve muntazaman fasılalarla tekrarlanırdı.