17 Aralık operasyonu doğrudan siyaseti hedef almıştır
17 Aralık operasyonuna adı karışan bir kısım yargı mensubunun bağımsız ve tarafsız olmadığı aşikardır.
17 Aralık operasyonunu yürütenler doğrudan siyasete müdahale etmişlerdir. İllegal bir yapılanmanın üyesi olmuşlar. Dışarıdan ABD-İsrail lobilerinin, içeriden ise faiz lobilerinin ve din bezirganlarının kontrolüne girmişler. Bu yargı mensupları tarafsız ve bağımsız değildir. Bu yargı tadil edilmelidir!
Merhum Erbakan'ın neticesiz çırpınışlarını hatırlıyorum. Hoca, 28 Şubat bildirisinin hemen ertesi günü soluğu muhalefet partilerinin kapısında almıştı. Başta Mesut Yılmaz olmak üzere tüm liderlerden, siyaset kurumuna yönelik askeri müdahaleye karşı ortak mücadele talebinde bulunmuştu. Seçilenlere karşı atananların bir müdahalesi vardı ve Hoca ortak bir müdafaa hattı oluşturmak istiyordu. Fakat merhum Yazıcıoğlu hariç, muhalif liderlerden destek göremedi. Yılmaz ve Ecevit gibi liderlerin akılları tutulmuştu: Üzerinde icra-yı faaliyet eyledikleri zemin (siyaset), ayaklarının altından çekiliyordu ve fakat buna bir tepki göstermiyorlardı. Siyaseti dizayn etmek isteyen bu müdahale, Erbakan'dan sonra Yılmaz ve Ecevit'i de yedi. Siyaseti onlara da yar etmedi…
Erbakan bütün salvolara tek başına göğüs germek, siyaseti tek başına savunmak durumunda kalmıştı. 'Savunan Adam' siyaset kalesini sonuna kadar savunmuştu. Ama maalesef sayısı azdı ve maalesef diğer seçilmişlerden destek görememişti. Sonunda siyaset kalesi düşürüldü…
Ortalığa saçılan son bilgilerden sonra artık açıkça görülmektedir ki, 17 Aralık operasyonu da siyaset kurumuna karşı, siyaset dışı odaklar tarafından tezgahlanmış bir müdahaledir. Bir darbe girişimidir. Memecan'ın harika tespitiyle: Bu defa tankları yürütenler üniformalılar değil cübbelilerdir. (Cübbeliler kavramı her iki hali de içerir…)
Doğrudan siyaset kurumunu hedef alan bu taarruza karşı bütün siyasetçilerin ortak tavır alması gerekir. Ancak görülüyor ki Yılmaz ve Ecevit'in aymazlığı bu defa Bahçeli ve Kılıçdaroğlu'nda tecelli ediyor. Meseleyi hala bir yolsuzluk meselesi zannediyorlar. Meselenin yolsuzluk boyutu her zaman soruşturulur ve zaten soruşturuluyor; bu zurnanın son deliğidir. Gizli yapılanmanın deyimiyle, yolsuzluk füruattır; detaydır. Esas mesele siyasete müdahaledir; darbe girişimidir. Evvelemirde olup biten, siyasete müdahaledir ve bu saldırıyı tüm siyaset erbabı birlikte göğüslemelidir. Bugün Ak Parti'yi hedef alan müdahale yarın CHP ve MHP'yi de hedef alır. Daha önce aldığı gibi. (Bakınız: Baykal ve MHP'li vekillere dönük kaset komploları…) Hala gaflet içindeki muhalefete şunu diyorum: Ne ellerinizi ovuşturuyorsunuz, yapılan müdahale sizedir…
TARAFLI-BAĞIMLI YARGIYA MÜDAHALE EDİLMELİDİR
Görülen o ki, Ak Parti siyasete müdahaleye tek başına karşı koymak durumunda. Yargı-emniyet cuntasına karşı göğüs göğüse muharebe etmek zorunda. Bu muharebeye iştirak etmeyip kenarda ellerini ovuşturanlar, bir taraftan da 'kuvvetler ayrılığı edebiyatı' yaparak, siyasete müdahale eden odaklara dolaylı destek veriyorlar. Gaflet üstüne gaflet…
Kuvvetler ayrılığı tartışmalarını abesle iştigal olarak yorumluyorum ve Bizans'ın son dönemlerini hatırlatıyorum. Malum: Bizans çökmek üzeredir, surları dökülüyor… Ve fakat Bizanslı alimler bu sırada harıl harıl meleklerin cinsiyeti üzeren teorik tartışmalar yürütmektedir. Şimdi de durum şudur: Siyaset kurumuna ve seçilmiş hükümete yönelik bir kalkışma ve taarruz sözkonusudur. Siyaset binası çökmek üzeredir. Ve fakat bina sahipleri bu saldırıyı bertaraf etmek yerine kuvvetler ayrılığı üzerine teorik tartışmalar yürütmektedirler.
Kuvvetler ayrılığı tartışması, olağan ve normal dönemlerin tartışması olmalıdır. Olağanüstü bir durum varsa olağanüstü tedbirler almak gerekir. Şu anda yargı içindeki cunta, yasama-yürütme organına karşı bir müdahale içindedir. Bu açık saldırıyı tartışmak ve bertaraf etmek yerine kuvvetler ayrılığı üzerine teorik lakırdılar üretmek abesle iştigaldir. Yürütme yargıya müdahale ediyormuş… Mesele yargıya müdahale değildir; yolsuzluğun üzerinin örtülmesi de değildir. Mesele, bir darbe girişimidir. Ülkenin ekonomisine ve siyasetine yönelik bir kalkışmadır… Yürütmenin yaptığı bu taarruzu püskürtme girişimidir.
Kuvvetler ayrılığını tartışmak suretiyle abesle iştigal edenler, Evren cuntasının anayasasını delil göstererek diyorlar ki, 'kuvvetler arasında hiyerarşi yoktur.' Paşaların anayasasına iman ediyorlarsa diyeceğim yok. Ancak şu kadarını söyleyelim ki, kuvvetler arasında bir hiyerarşi vardır ve birincil kuvvet yasamadır. Çünkü yasama doğrudan halk tarafından oluşturulmaktadır. Milli egemenlik yasama organında tecelli eder. Bizde yürütme, yasama içinden çıktığı için, yürütme de yasamayla birlikte birincil kuvvet sayılmalıdır. Neticede halk tarafından oluşturulan yasama ve yürütme, birincil kuvvettir; esas kuvvettir.
Yargı ise ikincil kuvvettir. Türemiş, derive bir kuvvettir. Yargı halk tarafından seçilmemiştir. Gücünün kaynağı halk değildir. Yine de teorik olarak yargı da ayrı bir güç olarak kabul edilir. Yasamanın ve yürütmenin yargıya müdahale etmemesi gerekir. Ancak nasıl bir yargıya: tarafsız ve bağımsız bir yargıya. Yargıya gösterilen hürmet, yargının tarafsız ve bağımsız olduğu varsayımına dayanır. Eğer bu son olayda olduğu gibi, yargı tarafsızlığını ve bağımsızlığını kaybetmişse, böyle bir yargıya müdahale edilir; edilmelidir. Böyle bir yargıya milli egemenlik, milli irade ve adalet namına müdahale edilmelidir. Bu müdahale, haddini aşmış yargıyı ait olduğu yere, yani tarafsız ve bağımsız konuma yeniden iade etmek üzere yapılan hayırhah bir müdahaledir. Esasen adaletin kadim tanımı da bunu gerektirir. Adalet, 'eşyayı ait olduğu yere koymaktır.' Haddini aşan, muhtıra yayınlayan, gizli örgüt kuran yargıyı ait olduğu tarafsız-bağımsız yere koymak, esasen müdahale de sayılmaz. Buna kısaca tadil demek daha doğru.
Meselenin vukuat boyutuna girmiyorum. Son 10 günlük haberlere bakılınca, 17 Aralık operasyonuna adı karışan bir kısım yargı mensubunun bağımsız ve tarafsız olmadığı aşikardır. 17 Aralık operasyonunu yürütenler doğrudan siyasete müdahale etmişlerdir. Bunlar kayıtdışı siyaset yapıyorlar. İllegal bir yapılanmanın üyesi olmuşlar. Dışarıdan ABD-İsrail lobilerinin, içeriden ise faiz lobilerinin ve din bezirganlarının kontrolüne girmişler. Bu yargı mensupları tarafsız ve bağımsız değildir. Dolayısıyla müdahaleye müstehaktır. Bu yargı tadil edilmelidir!
YASAMA EL KOYMALI
Medyaya yansıyan son ihbar mektubundan sonra yasama organı derhal olaya el koymalıdır. Yargı ve emniyet kaynaklı cuntanın darbe girişimine, mutlaka yasama organı olarak TBMM el koymalıdır. Yargı içindeki yapılanma yargının sınırlarını, emniyet içindeki yapılanma da emniyetin sınırlarını aşmıştır. Cuntanın iki ayağı, yürütmeyi devirmek üzere ortak hareket etmiştir. Bu amaçla kurdukları gizli örgüt deşifre olmuştur.
TBMM derhal bir araştırma komisyonu kurarak darbe girişimini ve gizli yapılanmayı derinliğine/genişliğine araştırmalıdır. Son haberlere göre bu yapılanmanın darbe teşebbüsüne yönelik faaliyetleri 2010 yılında başlamış ve yoğunlaşarak bugüne gelinmiştir. Ortaya çıkan son ihbar mektubunda bu yapılanma bütün detaylarıyla anlatılmaktadır. (Yeni Şafak internet sitesi, 31.12.1013, 'paralel devlet'i anlatıp ihbar etti)
Meclis, bu ihbar mektubunu ciddiye alıp, derhal bir araştırma komisyonu kurmalıdır. Bu ihbar mektubundaki bilgiler emniyet ve yargıdaki yolsuzluğun vahim boyutlarını deşifre ediyor. Suret-i haktan gözükerek 'yolsuzlukların üzeri örtülmesin' diye feveran eden cemaatin yargı ve emniyette yolsuzluklara battığı aşikar oldu. Yasama olaya el koymalıdır. Elde ettiği verileri (cemaate bağlı olmayan) yargıya teslim etmeli ve gereği yapılmalıdır.
CHP ve MHP'nin de bu araştırma önergesine hayır dememesi gerekir. Zaten CHP'nin, cemaatin araştırılması için Kemal Kılıçdaroğılu'nun da imzalamış olduğu bir önergesi vardı. CHP önergesi ile bu yeni önerge ile birleştirilebilir. MHP'nin konuya dahil edilmesi de zor değildir. MHP'ye dönük kaset operasyonunun incelenmesi de bu önerge kapsamına alınmalıdır. Gerek Baykal'a gerekse MHP'li vekillere dönük kaset komploları bu araştırma komisyonu tarafından aydınlatılmalıdır.
PİS-MODERN DARBE
17 Aralık operasyonunun bir darbe teşebbüsü olduğu artık ayan oldu; eski deyimle tebellür etti. Şimdiden bu darbe girişimine isim konuluyor. Bazıları post-modern darbe deyiminden mülhem dost-modern darbe diyorlar. Ben bu darbe girişimine pis-modern darbe diyorum. Çünkü neresinden bakılırsa bakılsın kirli ve pis bir tezgah kurulmuş. 1,5 yıldır bütün kirli araçlar devreye sokularak kumpaslar kurulmuş; tuzaklar hazırlanmış… Baştan ayağa pis bir operasyon planlanmış…
Kirli yöntemlerle ve dolambaçlı yollarla öncelikle Tayyip Erdoğan'ı bitirmek istemişler. Bununla da yetinmeyip, Erdoğan'ın yerine geçmesi muhtemel ismi bile kirletmek için hazırlık yapmışlar. 17 Aralık sürecinde o da servis edildi. Numan Kurtulmuş'a yönelik iğrenç kaset tezgahından bahsediyorum. O kadar iğrenç ve sahte olduğu o kadar belli ki, bu kasetten (CHP'nin Halk TV'si hariç) hiçbir tv kanalı bahsedemedi. Ciddi hiçbir kanal bu iğrenç komploya alet olmadı. Kaset ellerinde patladı…
Diğer girişimleri de ellerinde patlayacaktır. Son ihbar mektubuyla ortaya saçılan pisliklerin üzerine gidilirse bütün kirli yapı ortaya çıkarılacaktır. Tuğla tuğla örülen gizli kale yıkılacaktır. Demokratik siyaset kurumu, kendisine yönelik bu darbe girişimini de bertaraf edecektir. Buna inancım tam. 2011 yılında, yargının başörtüsünü engelleme girişimine karşı, 'yargı sosyolojiye mani olamaz' başlıklı bir yazı yazmıştım. Gerçekten de mani olamadı. Bugün başörtüsü özgür. Şimdi de 'yargı-emniyet cuntası siyasete mani olamaz' diyorum. Bunu hep beraber, ibretle göreceğiz…
DOÇ. DR. CEMAL FEDAYİ
KIRIKKALE ÜNİV. SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ BÖLÜM BAŞKANI
Kaynak: Yeni Safak Gazetesi